Akla dayanan inancı savunan islam felsefesi görüşü

İslam ve Hristiyan medeniyetlerinin önemli düşünürlerinin ele aldığı akıl-iman ilişkisi yüzyıllardır tartışılmaktadır. Akıl-İman ilişkisinde göze üç görüş çarpmaktadır. Bunlardan birincisi, “Bağdaşmazcılık” kavramının önemli temsilcilerinden Gazali ve Tertullianus’tur. İkinci görüş ise “Birlik Tezi” ile İbn-i Rüşt bulunmaktadır. “Tamamlayıcılık” görüşünün önemli temsilcileri ise İbn’i Sina ve Farabi gibi önemli filozoflardır.

Anahtar Kelimeler: Akıl, İman, Fideizm, Birlik Tezi, Tamamlayıcılık, Çifte Hakikat

İmam Gazali

Akıl-İman İlişkisi

Akıl-İman ilişkisi din var olduğu müddetçe sorulmuş bir felsefe temelli sorundur. Akıl ile iman arasındaki ilişki söz konusu olduğunda üç ana fikir ortaya çıkar. Gazali’nin “akıl gözü” ile “gönül gözü” söylemi ile ayrı tuttuğu bağdaşmazcılık (fideizm) anlayışıdır. İkinci görüş birlik tezi; Bir hakikatin felsefede başka, teoloji anlayışında farklı bir biçimde ifade edilebileceğini söyler. Üçüncü bir görüş, aklın bildirdiklerinin iman ya da vahiy tarafından tamamlanmasını ifade eder. Tanımından anlaşılacağı üzere bu görüşe “tamamlayıcılık” denmektedir.

Akıl-İman ilişkisinin tanımlamalarından önce malumatların yani– kavramların- kelime anlamlarını bilmek gereklidir. “İman, kelamcılara göre kalp ile tasdik, Hanefî fakihlerine göre dil ile ikrar kalp ile tasdik; Ehl-i Hadîs, Mu’tezile, Zeydiyye ve Haricilere göre ikisine ilaveten bedenle yapılan amel (amel bi’l-cevârih), Kerramiye’ye göre ise dünyada dil ile ikrar ahirette ise kalp ile tasdiktir.” (Karadaş, 2015:605) “Akıl, İnsanda var olan düşünme, bazı inançların doğruluğundan başka inançların doğruluğu yönünde çıkarımlar yapabilme, hakikatleri keşfedebilme ve eleştirebilme kapasitesidir.” (Cevizci, 2015:226) Bu bağlamda akıl-iman ilişkisi her daim bir ilişki içerisindedir. Birbirinden ayrılmaz tutumlar sergilerler. Bu ikili tutum içerisinde ilk görüş “bağdaşmazcılık” görüşüdür.

Bağdaşmazcılık

Kelimenin kendisinden bir anlam çıkarabileceğimiz bir görüştür. Bu görüş temelde akıl ve imanın bağdaşmayacağını, birlikte yürümeyeceğini savunur. İmanın tanımında yer alan “kalp ile tasdik” ifadesi imanın bir metafizik olguya bel bağlamasına neden olur. Yine imanın, dolayısıyla dinin gereklilikleri tek gerçektir. Bu gerçeklikleri kalben ve tamamen onaylamak gerekir. Tüm bunların tersinde akıl, temelde gördüğüne bel bağlar. Akıl; mantığa uygun olana, kanıtlanabilirliğe, tekrarlanabilirliğe ve bir takım deliller ile desteklenebilene tabii olur. Böylece akıl ve imanın hitap ettiği farklılık gösterir. Bu farklılık akıl ve imanın hiçbir zaman bağdaşmayacağını gösterir. İslam ve Hristiyan düşüncesinde, bağdaşmazcılığın önemli temsilcileri ve kabul görenleri vardır. İslam dünyasında Gazali, bu düşünceyi en kusursuz şekilde temsil eden filozoflardandır.

A) Gazali’de Akıl-İman İlişkisi

Gazali, aklın küçümsenmemesini ve vahyin tasdik yoluyla değil, sadece mantıksal akıl yürütmeler yoluyla edinilmesi gerektiğini söyler. Akıl-İman ilişkisinde Gazali için önemli iki olgu vardır. Bunlar; akıl gözü ve gönül gözü kavramlarıdır. Gazali, inanca dayalı bilginin kesinliğini, insanın ancak sezgisel olarak kalp gözü ile bilebileceğini söyler. Din felsefesi literatüründe bağdaşmazcılıktan genellikle fideizm (inancılık) olarak bilinen görüş ortaya çıkar. Hristiyan filozofu Tertullianus Bu görüşün önemli temsilcilerindendir. Söz konusu inancılık (fideizm) olunca iki önemli iddiayı ele almak gerekir. Bunlardan birincisi, “(1) Akıl ve iman arasında bir uyumsuzluk ve çatışma hali hüküm sürdüğünden, kişinin akla ve delile dayalı olarak iman etmesi mümkün değildir. (2) Akıl ve iman her ikisi de doğaları itibariyle değerlendirmeye tâbi tutulduğunda, akıl ve iman arasında herhangi bir uyumlu ilişkinin varlığından veya gerekliliğinden bahsedilemeyeceği anlaşılacaktır.”(M, Deniz 2012:277) Bağdaşmazcılık görüşünde Martin Luther ise insan aklının Tanrı’ya, imanın yeterliliğine erişebilmesinin imkansız olduğunu savunmuştur.

Birlik Tezi

Akıl-İman ilişkisinde birlik tezi görüşü, “bağdaşmazcılığın” tam tersi kutbunda yer alan görüştür. “Birlik tezi” dinin bütünüyle rasyonel olduğuna, akıl yoluyla anlaşılabileceğini öne sürer. Bu görüşün temelinde iman ile aklın aynı hakikatin farklı görünümlerini ortaya koymasıdır. Temeldeki bu tutum İslam düşüncesinde İbn-i Rüşt tarafından çokça dile getirilmiştir. İslam filozofları bu görüşe “Çifte Hakikat” kavramıyla adlandırmışlardır. İbn-i Rüşt’e göre “Felsefeyle din aynı yolun yolcusudur.” Söylemi ile akıl-iman ilişkisini destekleyecek görüş sergilemiştir.

Tamamlayıcılık

Akıl-İman ilişkisinde üçüncü görüş ise tamamlayıcılık anlayışıdır. Bu anlayış akıl ve iman birbiri ile ne çatıştığını veya aksi olan çatıştığını söyler. “Bağdaşmazcılık” görüşünde rastlandığı gibi bu görüşe İslam ve Hristiyan dünyasında da rastlanılır. Bu görüşe savunanlar genellikle Yunan düşünürlerinden Platon ve Aristoteles’ten etkilenmişlerdir. Tamamlayıcılık anlayışını benimseyenler arasında İslam dünyasından Farabi ve İbn-i Sina bulunurken Hristiyan dünyasından ise Aquinalı Thomas gibi önemli filozoflar bulunmaktadır. Sonuç itibariyle akıl iman ilişkisinde tamamlayıcılık görüşü, aklın bildirdiklerinin iman ile tamamlanmasını ifade eder.

Islam felsefesi ile ilgili özellikler nelerdir?

İslam felsefesi, Müslüman düşünürler tarafından ''kainat, yaratıcı, var oluş, düşünce, ruh'' gibi konuların ele alındığı felsefeye verilen genel addır. İlk Müslüman filozoflar, 8. yüzyılda ortaya çıkmış ve sadece İslam dünyasını değil Avrupa'yı da etkilemiştir.

Islam felsefesi hangi felsefeden etkilenmiştir?

İslam dünyası felsefeyle 8. yüzyıldan itibaren sistematik hale gelen Bağdat merkezli tercüme hareketiyle tanışmıştır. 3. yüzyılda Plotinos'un öncülük ettiği, Yeni Platonculuk adlı felsefi akımın Platon ve Aristoteles'i uzlaştırma çabaları İslam dünyasına aktarılan felsefenin temeli olmuştur.

Islam felsefesinin temel kaynakları nelerdir?

Müslüman filozoflar felsefî sistemlerini; Kur'ân'ın tevhid, varlık, varlığın kaynağı ve mâhiyeti, bilgi, âlemin yaratılışı ve ahiret vb. konular üzerinde ortaya koyduğu veriler ışığında oluşturmaya çalışmışlardır.

Felsefi inanç ne demek?

İnanç, bir şeyin var olduğuna inanmak var olduğuna dair içimizde görünmeyen bir his taşımak demektir. İman ise, bir şeyin var olduğuna değil, onun doğruluğuna, dürüstlüğüne, sadakatine, vefasına, bizi yalnız bırakmayacağına, bizimle birlikte olacağına dair bir iman taşımak anlamına geliyor.