Mehmet akif ersoyun abdulhamid e yazdığı şiir

Günümüzün en büyük modası, kendi siyasi görüşünü yüceltmek adına geçmişten kahramanlar devşirmek, onlara olmadığı bir rolü biçmek, o zat’a zerre kadar saygı duymayarak -hatta adeta hakaret ederek- farklı görüşler biçmek. Bugünkü karmaşada, belli bir kesimin çok sevdiği, kutsal saydığı ikili Mehmet Akif ve Sultan II. Abdülhamid, birbirlerinden hiç hoşlanmazlardı. İşin aslını söylemek gerekirse Sultan Hamid Akif’i zaten tanımazdı, Mehmet Akif de Hamid’den hiç hoşlanmazdı.

Mehmet akif ersoyun abdulhamid e yazdığı şiir

Özgürlüğüne ne kadar düşkün olduğunu bildiğimiz Mehmet Akif, İstibdad Dönemi’ni derinden yaşamış, yüksek hisler edinmiş bir şairdi. Sultan Hamid ise devleti yönetmek için gücün tek kişide bulunması gerektiğini düşünmüş, bu görüşünü de  -iyi veya kötü- tam 33 yıl başarıyla uygulamış bir Sultan idi.

Mehmet Akif, Sultan II. Abdülhamid ile ilgili neler yazmış bakalım:

Hamiyyet gamz eden bir pâk alın her kimde gördünse,
“Bu bir câni!” dedin sürdün, ya mahkum eylendin hapse.
Müvekkel eyleyip câsûsu her vicdana, her hisse,
Düşürdün milletin en kahraman evlâdını ye’se…
Ne mel’unsun ki rahmetler okuttun rûh-i İblis’e

Bu dizeler Mehmet Akif Ersoy’un İstibdad isimli şiirinden alınmıştır. Şiirin ilk dizeleri “Yıkıldın, gittin amma ey mülevves devr-i istibdad, / Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yâd”  şeklinde. Buradan da anlıyoruz ki, şiir İstibdad Devri’nden sonra yazılmış.

Şiirde Mehmet Akif dönemin yahut bir önceki dönemin Sultan’ına mel’un yakıştırması yapmış ve İblis’ten daha aşağılık görmüştür.

Akif yine başka bir şiirinde:

-“Ortalık şöyle fena, böyle müzebzeb işler,
Ah o Yıldız’daki baykuş ölüvermezse eğer,
Âkıbet çok kötü…”

Aynı şiirin devamında Köse İmam söze girerek bir semerci hikayesi anlatır, hikayenin sonunda:

“Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi?
Ya böyle kalfa değil, basbayap muallimdi.
Nasıl da kadrini bilmedik, tuhaf iş:
Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş.”
Nasihatim sana: Herzeyle iştigâli bırak;
Adamlığın yolu nerdense, bul da girmeye bak.
Adam mısın Ebeddiyyen cihanda hürsün, gez;
Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.
Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere;
Küfür savurma boyun kestiğin semercilere.

Burada akıl karıştıran pek çok nokta var. Birincisi şiirde bir kaç defa harb-i umumi’den yani Dünya  Savaşı’ndan bahsedilmiş. Safahat’in 6. bölümü Asım’ın da I. Dünya Savaşı sırasında yazıldığını biliyoruz. Ancak Hocazâde açıkça “Yıldız’daki baykuş” diyor, ancak I. Dünya Savaşı başladığında Abdülhamid zaten tahttan indirilmiş. Fakat hayatta idi, Beylerbeyi Sarayı’nda hapis altındaydı.

Mehmet akif ersoyun abdulhamid e yazdığı şiir

Bu dizeler o kadar karmaşa ki, Akif’in Abdulhamid’den hoşlanmadığı zaten açık ama şiirin devamında da “basbayağ muallim” diyor. Asıl kafa karıştıran kısımlar aynı kitapta farklı kısımlarda Sultan Abdulhamid’e daha da sert yakıştırmalar yapılması:

“Çoktan beridir vardı benim bir derdim:
Gideyim, zâlimi ikâz edeyim, isterdim.
O, bizim câmi uzaktır, gelemez, mani’ ne?
Giderim ben, diyerek, vardım onun cami’ine.
Kafes ardında hanımlar gibi saklıydı Hamid,
Koca Şevketli! Hakîkat bunu etmezdim ümid.¹
Belki kırk elli bin askerle sarılmış Yıldız;
O silahşörler, o al fesli herifler sayısız.
Neye mâl olmada seyret, herifin bir namazı:
Sâde altmış bin adam kaldı namazsız en azı!
Gördüğüm maskaralık gitti de artık zoruma,
Dedim ki: “Bunca zamandır nedir bu gizlenmek?
Biraz da meydana çıksan da hasbihâl etsek.
Adam mı, cin mi nesin? Yok ne bir gören; ne eden;
Ya çünkü saklanıyorsun bucak bucak bizden.
Değil mi saklanıyorsu, demek ki: Korkudasın;
Ya çünkü korkan adamlar, gerek ki saklansın.
Değil mi korkudasın var kabâhatin mutlak!”

ŞİMDİ! Dikkat edilmesi gereken bir nokta var. Bu sözcükler Akif’in ağzından çıkmıyor. Burada Hoca Mandal isimli bir şahsın bunu anlattığından bahsediliyor. Mandal Hoca denilen şahıs, Abdülhamid döneminde Yeni Camii’de vaazlık yapan Oflu bir şahıs, ancak anlatılan olaylar Safahat’tan başka bir yerde geçmiyor. Olaylar gerçekten oldu ve Akif bir anı mı yazdı, yoksa bir kurgu mu yaptı bunu bilemiyoruz.

Ancak bir sonraki şiirinin başlangıcında:

-İşte gördün ya, Hocam, millet için lâzım olan,
Hoca Mandal’daki iman gibi iman.
Titretirsin yine dünyâyı, emin ol, tir tir;
Hele sen Şark’a o imanda beş on sine gelir.

diyerek Hoca Mandal’ı övüyor.

Mehmet Akif, Asım isimli eserinin sonlarında, Sultan II. Abdülhamid’e alenen hakaret ediyor:

Sen de bir tekmede buldun mu, nihayet, yerini,
Ne kılıktaysa gelen, hepsi hüviyetlerini,
Aynı mâhiyette aktarma ederler çabucak.
Sana her gün sekiz on kerre söverler mutlak.
Hani dillerde gezen nâmın, o hiçten şerefin?
Ne de sağlammış, evet, anlasın aptal halefin.”

“Âh efendim, o ne hayvan, o nasıl merkepti!
En hayır-hâhı idik, bizleri hattâ tepti.
Bu hayâ der, bu edeb der, verir evhâma vücud;
Bilmez aptal ki değil hiçbiri zâten mevcud.
Din, vatan, âile, millet, ebediyyet, vicdan,
Sonra haysiyyet-i zâtiyye, şeref, şöhret, şan,
Daha bir hayli hurâfâta herîf olmuş esîr.
Sarmısak beynine etmez ki hakâik te´sîr.
Böyle ankâ gibi medlûlü yok esmâya kanar;
Adamın sabn tükenmek değil, esmâsı yanar.
Kız, kadın hepsi haremlerde bütün gün mahbûs,
Şu telâkkîye bakın, en kötü vahşet: Nâmûs!
Herifin sofrada şampanyasıhâlâ: Ayran,
Bâri yirnıinci asırdan sıkıl artık hayvan!
İçelim sıhhat-i sâmînize… Hay hay içeriz!
Biz, efendim, senin uğrunda bu candan geçeriz,
İçelim… Durmıyalım… Âfiyet olsun… Şerefe!.. ”
Sonra nevbetle, uzun boylu, söverler selefe.
Halefin farz edelim şimdi öbür mektepten.
Dalkavuklar yeni bir maske takarlar da hemen,
Kuşatırlar yine etrâfını

Âh efendim, o herif yok mu, kızıl kâfırdi:

Çünkü bir şey tanımaz, her ne desen münkirdi.

Ne edeb der, ne hayâ der, ne fâzîlet, ne vakar;

Geyirir leş gibi, mu´tâdı değil istiğfar:

Aksırır sonra, fütûr etmiyerek burnumuza…

Yutarız, çare ne, mümkün mü ilişmek domuza

Savurur balgamı ta alnımızın ortasına,

Tükürürmüş gibi taşlıktaki tükrük tasına!

Âhiret fıkri yularmış,yakışırmış eşşeğe;

Hiç kanar mıymış adam böyle beyinsizce şeye

Hele ahlâka sanlmak ne demekmiş hâlâ

Çekilir miymiş, efendim, gece gündüz bu belâ

Zevki hakmış adamın, başkası hep bâtılmış…

Çok tuhafmış bunu insanlar için anlamayış!..

Ah, efendim, daha söylenmeyecek işler var…

Çünkü nâmûsa musallattı o azgın canavar.

– İyi amma niye sarmıştınız etrâfını hep

– Hakk-ı devletleri var, arz edelim neydi sebep:

Tepeden tırnağa her gün donanıp sırsıklam,

Hani, yuttuksa o tükrükleri, faslam faslam,

Vatan uğrunda efendim, vatan uğrunda bütün.

Biz o zilletlere katlanmamış olsaydık dün,

Memleket yoktu bugün yoktu. İyâzen-billâh…

Öyle üç balgam için millete kıymak da günah.

Herif ancak bizi bir parçacık olsun saydı;

Başıboş kalmaya gelmezdi, eğer kalsaydı,

Mülkü satmıştı ya düşmanlara, ondan da geçin,

Yıkmadık âile koymazdı Hudâ hakkı için.

Yukarıdaki dizelerin II. Abdülhamid’e ait olduğuna dair kesin bir belirti yok. Ancak o dönem Sultan Abdülhamid için çokça kullanılan “kızıl kafir” sözüyle başlıyor bütün bu yergiler.İşin daha da enteresanı, Mehmet Akif’in Abdülhamid’e hakaretlerinden dolayı pişman olduğu söylenen dizeden sonra geliyor bu anlatılar.Şunu iyice anlamak gerekiyor. Asım tek bir kişinin anlatılarından oluşan bir eser değil, bir diyalog şiiri. Ancak sonlarda aldığımız bölümler bizzat Mehmet Akif’in karakteri Hocazâde tarafından Köse İmam’a anlatılıyor. Hatta Hocazâde bütün bunlardan sonra, “bizi bu zilletten Asım’ın nesli kurtarır” diyerek meşhur deyişini yapıyor.

Mehmet Akif de bir şair olarak pek farklı duygular yaşayan, hatta inanılmaz ve anlaşılması güç bir duygu hâli olan bir adam, ancak Sultan Abdülhamid’e söylediklerinden dolayı pişman olduğunu söylemek biraz güç, hatta zorlama bir yorum olur. Zira bu dizelerin bulunduğu Asım adlı eser 1924 tarihinde, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra, Abdülhamid’in ölümünden de sonra yayınlanmış. Pişman olduğuna referans gösterilen dizeler de Asım ile birlikte basılmış ancak ondan daha sonraya tarihli dizeler de yine Sultan adına sert ifadelere rastlıyoruz.

Buradaki anlatılar, bir dönem yaşanmış şeylerdir, yani en açık şekilde GERÇEKLERDİR. Mehmet Akif ve II. Abdülhamid farklı karakterler ve farklı insanlardır. Bazı soytarı tarihçiler gibi “hem Mehmet Akif’i hem Abdülhamid’i nasıl seversiniz” düşüncesiyle değil, Mehmet Akif’in ufkuna saygı duymak, dönemi yaşayan birisi olarak anlattıklarına kulak vermemiz gerekiyor.Mehmet Akif Ersoy, Türk toplumunun geçtiği en zor zamanlarda çırpınmış, savaşmış, mücadele etmiş bir insandır. Özgürlük düşkünü, bir o kadar da dinine sıkı sıkıya bağlı bir insandır.Sultan II. Abdülhamid ise, devletin bütün gücünü kullanarak otuz üç sene koca bir imparatorluğu tek avucunun içerisinde tutmuş, belki de devletin ömrünü uzatmış, İlber Ortaylı’nın deyimi ile “son evrensel imparator”dur.

İki farklı karakterin, farklı görüşlere yol tutmuş, devlete büyük hizmetleri olmuş iki insanın da fikriyatına saygı duymamız, onları anlamamız gerekiyor. Onların ufuklarını günümüze taşıyarak, kendi siyasi görüşümüze oyuncak ederek rezil durumlara düşürmemiz değil.


¹ Bu dize ilk baskıda “Ali Osman’dan edilmezdi bu korkaklık ümid.” şeklinde yayımlanmış.

Bu dizelerin geçtiği, Safahat’ın altıncı kısmı olan Asım isimli esere, buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Mehmet Akif Ersoy Abdülhamid e ne dedi?

Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz. Sade deli değil, edepsizmişiz. Tükürdük atalar kıblegâhına. Sultan Abdülhamid devrildikten sonra ona muhalif pek çok isim nedamet getirdi ve muhalefetlerinin yanlış olduğunu yazdı; oysa Akif, Sultan Abdülhamid'i asla affetmedi.

Mehmet Akif Ersoy'un yazdığı şiir kitabının adı nedir?

Safahat , Mehmet Âkif Ersoy'un 1911-1933 yılları arasında yayımladığı yedi şiir kitabındaki şiirleri bir araya getiren eserdir.

Mehmet Âkif'in ilk şiiri nedir?

Safahat (1911) - Vikipedi.

Mehmet Akif Ersoy'un söylediği vecizeler nelerdir?

İstiklal Marşı'nın Şairi Mehmet Akif Ersoy'un 20 Sözü.
1. “ Ağlarım, ağlatamam, hissederim, söyleyemem. ... .
3. “ Medeniyet dediğin açmaksa bedeninin her yerini… ... .
5. “ Aslını gizleyemez insan, giydiği kaftanlarla. ... .
7. “ Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz. ... .